Bütün insanlar hayalini kurduğu mesleği yapamaz. Kiminin gönlünden geçen meslekle yeteneği bağdaşmaz, kiminin imkânları gönlündekine el vermez.
Her ne kadar küçükken öğretmenlik hayali kurmuş olsam da meslek seçecek yaşa geldiğimde başka mesleklere gözümü dikmiştim. Yeteneklerim ilk seferde istediğim mesleğe ulaşmama yetmedi. İkinci sefereyse imkânlar gerçeği devreye girdi. Ve ben çocukken hayalini kurduğum mesleğe, çok da istemeyerek adım atmış bulundum.
Üniversitede uyum sürecini çok çabuk atlattım. Doğru bölümde olduğuma ilk hafta inandım. Bu hızlı uyumun mimarıysa danışmanımızdı. Daha ilk derste, birçoğumuzun istemeyerek geldiğini bildiğini söyledi. Bu isteksizlikte samimi olanlara, dahası imkânı olanlara daha yolun başındayken yolu değiştirmeyi denemelerini teklif etti. Kararından emin olanlar ve başka şansı olmayanlar (yani sınıfımızın tamamı), bu teklifi aklından bile geçirmedi. Ardından danışmanımız bana bölümümü sevdiren cümlelerini kurdu. Şöyle dedi:
“Arkadaşlar, size yirmi beş öğrenci verecekler. Pırıl pırıl, birbirinden tatlı şeyler… Ve siz onları ister katil yaparsınız, ister bilim adamı! İşiniz bu kadar mühim! Polis katille, doktor kanla uğraşır. Ama siz… Sizin malzemeniz çocuklar!”
O gün daha bir dolu şey söyledi. Ancak hiçbiri bahsettiklerim kadar beni etkilemedi. Bilmiyorum, belki de kabullenme sürecinde olduğum için o kadar erken uyum sağladım. O cümleler sadece kıvılcımdı. Ancak tümüyle yerinde cümleler olduğunu düşünüyorum.
Üç yıldır öğretmenim. Üç yıldır birinci sınıfları okutuyorum. Ve inanın tüm kalbimle söylüyorum, mutluyum! Zaman zaman kızsam da en ufak bir tatilde, “Örtmeniim!” diye cıyaklayan sınıfımı özlüyorum.
Maaşlar modern öğretmenden istenen donanıma bizi ulaştırmasa da ülke standartlarının üstünde… Zaman zaman öğretmene saygısızlık edenler olsa da genel olarak saygıda kusur sorunumuz yok. Öğretmen adayları arasında bile hırsızlar olduğunu düşününce, üç beş cahilin tavırlarını saygısızlıktan saymamak gerek! Modern çağa uygun şartlarda eğitim veremesek de sınıflara girince umutlu olmamak mümkün değil…
Bu güzel günde, iki konuya daha değinmek istiyorum. Birincisi FATİH projesi… Son derce yerinde ve çağdaş bir proje. Çağdaş olmayan yetmiş seksen kişilik sınıflar. Çağdaş olmayan derslikler… En önemlisi öğretmensiz sınıflar! Bir sınıfa binlerce bilgisayar da koysanız, Fatih’i anlatacak bir öğretmen koymadıkça o bilgisayarlar hurdadan farksız olacaktır. Yerinde bir proje de olsa mevcut durumumuzla çelişki oluşturuyor. Tıpkı öğretmensiz sınıfların yanında, atanamayan binlerce öğretmenin olması gibi…
Son olarak bu güne gelelim. Bu gün öğretmenler günü… Öğretmenler için, bu günü diğer özel günler gibi sıradan olmak kaderinden kurtaran sadece öğrenciler olmamalı. Kapitalist dünyada bankalar, mobilyacılar, beyaz eşyacılar bile devreye girmişken, bakanlık yani devlet de bu günü önemsemeli. Bu amaçla, öğretmeni mutlu edecek uygulamalar yapılmalı. Örneğin, atamalar bu günde yapılabilir. Ödüller, çok az kullanılan ödüller, bu günde bol keseden dağıtılabilir. Göstermelik de olsa başarılı öğretmenler, ikramiyeyle ödüllendirilebilir. Çeşitli kampanyalar düzenlenebilir. Sanırım bu tür şeyler yapılırsa, bir şeyler daha anlamlı olur.
Her şeye rağmen…
Örtmeniiim! Günün Kutlu Olsun!