25 Haziran 2016 Cumartesi

Şeker Portakalı



Jose Mauro De Vasconcelos'un Şeker Portakalı adlı kitabını okurken öyle canınız yanacak ki... En gaddarınız bile bir yüreği olduğunu hissedecek! Okuyun, okutturun! 

23 Haziran 2016 Perşembe

Ve Türkiye Avrupa Şampiyonu Oldu (!)



Bakmayın başlığa... Euro2016'da gruptan çıkamadan elendik. İşi bilenler şaşırmadı ama işi bilen çok olmadığı için şaşıran çok oldu. ;) Yalan yok, ben de şaşkınlar ordusunun yılmaz neferiyim! ;) Ama asıl suç bizde değil. Biz taraftarlar, UFO gören masum köylü kadar masumuz. Tabii işi doğmamış çocuğa beddua etmeye vardıranları tenzih ediyorum. Onlar en hafif ifadeyle tımarhanelik zaten! Allah ıslah etsin! Ama elenmemizde asıl suç işini yapmayanlarda. Ve maalesef bu işini yapmayanlar futbolcular, teknik ekip ve milli takım yetkilileriyle sınırlı değil...

Bu arada başlığa aldanıp da bizi şampiyon falan sananlar olabilir. Aman diyeyim! Yok öyle bir şey. Elendik, ekmek kuran çarpsın elendik! Tamam, biz bitti demedik ama bitti! ;) Gerçekten başlığa inanarak tıklayan varsa ya futbolla ilgisi olmayan yaman bir milliyetçi ya da "BizBittiDemedenBitmez!" sloganını gerçek sanan bir fanatiktir... ;)

Peki neden elendik?

Bir kere futbolcular kötüydü. Eleştirilerin dozunun kaçması, ahlaksızlığa varması onların kötü olduğu gerçeğini değiştirmez. Zaten kötü olmasalardı umut beklediğimiz futbolcu kardeşlerimiz kendi takımlarında yedek oturmazdı daha çok. Teknik ekibe gelince... Bir teknik ekip düşünün ki en büyük başarısı gurbetçi futbolcuları tarayıp Milli Takım'a kazandırmak olsun... ;) Bu teknik ekibe başarılı diyebilir miyiz? Bence diyemeyiz. Ama dedik. Hem de aylarca... Fakat takke düştü, kel göründü!

Turnuvada bizim adımıza tek başarı Emre Mor'du. Ki onun üzerinde emeğimiz olduğunu kim söyleyebilir Allah aşkına! Demek istediğim başarısız olduk ve bu çok doğal bir şey! Açıkçası böyle olacağı da belliydi. Şimdi sorsak, sorumlular başarı için şunları şunları yaptık falan filan derler... Hem de işe yaramadığını bile bile! ;) Ancak tekrar ediyorum: Başaramadık ve bu çok doğal bir şey!

Spor medyası da kötüydü. Hatta en bilinçli olanlar onlar olduğu için en kötü de onlardı bence. Bile bile lades oldular. Dahası tüm Türkiye'yi de buna ortak ettiler. Sözde milliyetçi duygularına yenildiler, bizi bir balona inandırdılar. Profesyonelliği elden bırakarak "BizBittiDemedenBitmez!"e tav oldular.  Kim bilir belki de gerçekleri söylemeye korktular. Sonuçta Milli Takım başarılı olursa öcü olan, onlar olacaktı! ;) Ancak bizim kötülüğümüzün yanı sıra futbollarına burun kıvırdığımız ülkeleri izleyince her şey ayan beyan ortaya çıktı!

Bütün bunlar taraftara da yansıdı. Çıldırdılar. Hem de kabul edilemez bir şekilde... Hem de ahlaksızca... Hakaretler, akıl almaz iddialar, küfürler... Öyle ileri gidenler oldu ki olayla hiçbir alakası olmayan anne karnında bir çocuğa dahi beddua ettiler... Böyle taraftarlarımız var olduğu sürece bizim hakkımız sonunculuktur belki de! Kim bilir?

Şahsen en saçma bulduğum konulardan biri de futbolcu ve hocaların maaşları oldu. Tamam, çok yüksek maaşlar alıyorlar... Yalan yok, sadece hocanın maaşı bile sülalemize yeter! ;) Tamam, maaşlarıyla orantılı bir başarıdan söz etmek de mümkün değil... Zaten sorun da bu, değil mi? ;) Anlamadığım sanki onlar bu maaşları yeni almaya başladılar... Ya da sektördeki maaşlar asgari ücretle sınırlı da bir onlarınki yüksek... Ya da sanki benzer ücretleri alanların hepsi birden Avrupa Şampiyonu oluyor... ;)

Kimse kusura bakmasın ama kim olsa o maaşları güle oynaya alır... En başta da bu konuyu en çok dile getirenler! ;) Ne olursa olsun sadece bir tane şampiyon olacak... Dahası kim olursak olalım, hangi sektörde çalışırsak çalışalım her daim başarılı olmamız mümkün değil! Kaldı ki bu sektörde büyük başarıların çoğunu da aynı adam yaşattı bize! ;)

Öncesinde ve sonrasında işini iyi yapan sadece bir kesim vardı. Onlar da reklamcılardı! ;) Adamlar öyle güzel reklamlar yaptılar ki sanki şampiyonluğun en güçlü adayı bizdik. Gerçekteyse biz bu şampiyonaya, bize özgü bir mucize ile, kıl payı katılmıştık. Yine öyle bir mucizeyle turnuvaya devam etmek niyetindeydik. Taktik güzel değil belki ama istikrarlıydık. ;) Neyse...

Reklamlar öyle güzel hazırlanmıştı ki... Şampiyona başlamadan kendimizi şampiyon sandık. Oysa takım kötüydü. İçeride ciddi sorunlar vardı. Anlayacağınız yenilgiler, başarısızlıklar kaçınılmazdı ve bu doğaldı! Ancak beklenti çok yükseltilmişti. Öyle bir hâle gelmiştik ki "BizBittiDemedenBitmez!" sloganını gerçek sanır olmuştuk! Neyse ki Fatih Terim bu yazıyı okumayacak. Yoksa bütün suçu reklamcılara atabilir... ;)

Bu arada Fatih Terim'in hakkının yemeyelim... Sayesinde son ana kadar heyecanla bekledik. O kadar heyecanlandık ki bir ara bukalemuna bağladık. Zira turnuvanın başında Milli Takımı destekleyen bizler, bir ara Portekiz karşısında Macarları destekledik. Ama çok sürmedi. Derken Belçika İsveç'e golü atınca Belçikalılardan daha çok sevindik... Ve İtalya, İrlanda'dan golü yediğinde tek bir İtalyan üzülmezken biz kahrolduk! ;) Ama İtalya'nın futbolcu ve hocaları bizimkilere göre şanslı... Onlara çok beddua etmedik. Maaşları falan hiç gündeme gelmedi. Sadece turu garantiledikleri için yedekle oynamalarını biraz eleştirdik. ;)

Sonuç olarak... Futbol, güzel bir oyundur. Sadece bir oyundur! Yeter ki siz ona başka anlamlar yüklemeyin! Yoksa çok üzülürsünüz! ;)


21 Haziran 2016 Salı

İlişkilerin Anatomisi




Her ilişkinin anatomisi farklıdır. İlişkinizi başkalarının ilişkileriyle kıyaslamayın. Kıyaslarsanız, eninde sonunda mutsuz olursunuz!


18 Haziran 2016 Cumartesi

Şu Hayvan Mevzusu



Milletçe okumadığımız, okumayı sevmediğimiz hatta okumayı aklımızın ucundan bile geçirmediğimiz acı bir gerçek. Fakat daha acı olansa okuyanların okumayanlardan daha beter cahil olması... Ee... Ne demişler? "Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkündür."

Bu arada bu güzel sözün kime ait olduğunu merak ettim. Hemen Google'a yazdım. Sonuçta bilmemek değil, Google'da araştırmamak ayıp. ;) Neyse... Bu güzel söz, Sakallı Celal olarak bilinen Celal Yalınız diye bilge bir zata aitmiş. Yanlışım varsa, günahım Google'ın boynuna. ;)

Konuya dönelim... Okumak deyince hemen aklınıza böyle disiplinli bir şekilde okumak falan gelmesin... Ne bileyim herkesin fikir kitapları falan okumasına falan gerek yok... Her evde ayda bir tanecik ortaokul düzeyinde hikaye kitabı okunsa, ana fikri falan konuşulsa ben razıyım. O bile bize "level" atlatır... ;)

Söylediğim seviyede kitapları okumadan çok mühim noktalara gelen insanlar var... Siyasetçiler, yöneticiler, akademisyenler, din adamları, öğretmenler... Bu okumuş cahilleri azıcık sıkıştırdığınızda ya da coşturduğunuzda bir gün sonra "Efendim falanca programda maksadımı aşan şeyler söyledim... Falan filan..." diye özür dilemek zorunda kalırlar. İşte bu tarz cümleleri kurmak zorunda kalan son arkadaş PROFESÖR DOKTOR, evet yanlış okumadınız PROFESÖR DOKTOR Mustafa Aşkar! ;)

Böyle haberlerden haberdar olmayanlara gıcık olurum. ;) Ama ben gene de bilmeyenler için Mustafa Aşkar'ın özür dilemesine neden olan olaydan bahsedeyim... Okurlarım yorulmasın! ;) Efendim bu beyefendi TRT'de evet TRT'de katıldığı bir iftar programında namazla ilgili konuşurken "...Alnı secdeye gelen bir varlık var mı insanın dışında? Secde eden tek varlık insan. O zaman ben düz söyleyeyim. Ayette de bunu söylüyor, ağır gelmesin. Yani, namazı hayvanlar kılmaz, namaz kılmayan da hayvandır..." dedi. Ama çok şey yapmayın! Hangi hayvana benzettiği net değil. Belki de "aslan" demek istedi! Bilemezsiniz... ;)

Şaka bir yana... Özür dilediği için bir ton alttan almakta fayda var. Ancak cümlenin gelişine bakarsanız, aşama aşama lafın nereye gideceğinin belli olduğunu görürsünüz... Yani beyefendi özür dilese de bu fikre yılların birikimiyle ulaştığı hatta hala öyle düşündüğü aşikar!

Kendisini tanımıyorum. Ama onun gibi nice hocanın hoşgörü dini İslam'ın kitabı olan Kuran'ı okuyup İslam ile alakasız sonuçlara vardığını çok iyi biliyoruz. Buradaki sorun yukarıda bahsettiğim o basit hikaye kitaplarını okuyarak giderilebilir oysa. Alanında uzman olsa bile iki sayfalık metni okuyup anlayamayan insan her kim olursa olsun milleti yönetirken de aciz kalır, ilimle uğraşırken de aciz kalır, Kuran'ı yorumlarken de aciz kalır, öğrenci yetiştirirken de aciz kalır...

Eğer ki beyefendi bu devirde azıcık alanı dışında da okusaydı yüzyıllar önce Mevlana'nın yaptığı çıkarımları yapabilir, ince görebilirdi... Bakın ne diyor Mevlana?

"Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
İster kafir, ister mecusi,
İster puta tapan ol yine gel,
Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...
Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz,
Şu tertemiz tarlaya sevgiden başka bir tohum ekmeyiz biz...
Beri gel, beri! Daha da beri! Niceye şu yol vuruculuk ?
Mademki sen bensin, ben de senim, niceye şu senlik benlik...
Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız!
Bizim mezarımız âriflerin gönüllerindedir."

Yazı bittikten sonra Mevlana'ya ait yukarıdaki satırları bir daha okudum da... Mustafa Aşkar Mevlana'nın bu sözlerini duysa Mevlana'ya kim bilir neler der? ;)

Son olarak iki hususa değinmek istiyorum... Birincisi Papaza kızıp oruç bozanlarla ilgili... ;) Mustafa Aşkar gibi talihsiz çıkarımlar yapanlar var diye İslam'a karşı olunamaz, genellemeler yapılamaz. Mustafa Aşkar gibiler çok azdır. Fakat aynı dine mensup nice hoşgörülü alimler var. Yüzyıllar öncesinden seslenen Mevlana, hoşgörü dilini kullanan alimlerden sadece biri! Ama yok derdiniz üzüm yemek değil de bağcıyı ıslata ıslata dövmekse, malzeme bulmakta zorlanmazsınız maalesef! ;)

Değinmek istediğim ikinci hususa gelince... Bazıları hocaya hak veriyor. Onlara kızamıyorum. Sonuçta hoca böyle yaparsa cemaatin ne yapacağı kestirilemez. ;) Ama hocaya hak verenler Batılı bilim adamlarının, aydınlarının cümlelerini kullanıyorlar... Vay efendim falanca "İnsan, konuşan hayvandır!" demiş... Yok efendim filanca da "İnsan, hayvan oğlu hayvandır!" demiş de... "Onlar böyle derken iyi oluyor da bizim hocalarımız deyince niye sorun oluyor?" demeye getiriyorlar... Oysa bu dünyanın en yaygın ama en başarısız savunmasıdır... ;)
           
Bu arkadaşlar elmalarla armutları karıştırıyor... Nitekim insanı hayvana benzeten bilim adamları kendi adına konuşurken İslâm alimleri, İslâm adına konuşuyor. Böyle yüce bir dinin tebliği kahve ağzıyla hele hele hakaretle yapılamaz.

Babanın Mutluluğu



Bir adamı "Babacım!" diye sarılan nazlı bir kız mutlu etmiyorsa başka hiç kimse onu mutlu edemez!


17 Haziran 2016 Cuma

Bülbülü Öldürmek



Yeterince insan tarafından okunursa dünyayı değiştirebilecek güce sahip kitaplar vardır. Harper LEE'nin Bülbülü Öldürmek adlı kitabı bunlardan biridir. Okuyun, okutturun... Pişman olmayacaksınız!

16 Haziran 2016 Perşembe

Yön tuşlarını kullanarak sayfalar arası geçiş yapabilirsiniz!

Bunlar da ilginizi çekebilir:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...