İspanya Kralı Franco'nun zamanında "Ben halkımı 3 F ile yönettim..." diye buyurduğu rivayet olunur. Franco'nun kısaca 3 F ile formüle ettiği Fado, Fiesta ve Futbol'dur. Bunların Türkçe karşılığına gelince... Her ne kadar özellikle Fado'ya çok farklı anlamlar yüklense de bu formüldeki kelimelerin Türkçesini sırasıyla müzik, eğlence ve futbol diye ifade etmemizde bir sakınca yoktur. Onun basit bir formülle dile getirdiği sistemine burun kıvıranlar, ülkesinin başında 36 sene kaldığını duyunca ön yargılarını bir kenara bırakabiliyor... :) Neyse...
Franco'nun bu çağda bile var olan benzerleri gibi futbolu, kitleleri avutma amacı olarak kullandığını görmek mümkün. 21. yüzyılda iş "kazan kazan"a döndüğü için kraldan fazla kralcılar misliyle türüyor artık. İnsan tarafından geliştirilen en büyük örgüt olan devletler bizzat 3 F kültürünü destekliyor. Gerçekten temel ihtiyaçlarını dahi karşılamaktan acizken eğlence kültürüne vakıf olmaya çalışan topluluklar, devletler var. İşin tuhaf yanıysa onca imkânsızlık içinde insanlar, bir şekilde eğlence kültürünün bir parçası olmayı başarıyorlar... Ama müzikle, ama bin bir bahaneyle türetilen festivallerle, ama futbolla...
Maçlara gidenler, gidip küfür edenler, kendisine küfür edildiği için kavga çıkaranlar, şike yapanlar hatta sözde futbol uğruna adam öldürenlerin hepsi kara cahil ya da onmaz birer fanatik mi sizce? Hayır, tabii ki değil! Bunlar arasında farkında dahi olmadan avutulanlar var... Franco'nun hedef kitlesi yani! :)
Aslında maça giden bu kitlenin amacı sadece günlük stresten kurtulmak... Sporla, futbolla hele hele "fairplay"le alakaları bile yok... Ama işte "zalım futbol" diğer spor dallarına nazaran şiddeti içinde daha fazla barındırıyor... Bu adamları da yoldan çıkarıyor (!) Geçmişte içinde şiddetli dövüşlerin yapıldığı "arena"lardan esinlenmişçesine futbol mabetlerinin isimlerinin sonuna "arena" kelimesinin kondurulması da ilginç bir tesadüf doğrusu. :)
Futbolun içinde rekabet olduğundan ve yeteneğin olmadığı yerde var olan rekabet kısa sürede şiddete evirileceğinden futbol, şiddete her zaman teşnedir! Gözlerindeki dolar işareti nerdeyse somut bir şekilde görülebilecek olan rant avcıları da işin içine girince futbola küfrün, şiddetin, şikenin hakim olması işten bile değil!
Hazır CAS, karar vericilerin elini güçlendirmişken... Hazır CAS, evvelden düştüğü hâlde onlarca kez yerden alıp başımıza koyduğumuz takkemizi başımızdan çıkararak kelimizi dünyaya ayan etmişken... Hazır dibin dibine vurmuşken... Ve bu işin asıl aktörleri bile artık isyan etmişken... Yükselmenin, yükselmek için en baştan almanın tam zamanıdır...
Bilindiği üzere kendi taraftarının küfrüne maruz kalan Volkan Şen, sahayı ağlayarak terk etmişti. Bunun üzerine aynı küfürbazlar profesyonellikten dem vurarak yine küfür ettiler. Üstelik başkanları bile Volkan'ı haksız buluyordu...
Birini suçlarken dikkat etmek lazım. Nitekim bir parmağımız bizce suçlu olanı gösterirken, diğer üç parmağımız bizi gösterir. Gerçekten hayatta "bağğzzzı şeyler" vardır ki çok mühimdir. Nedir onlar? Namustur, şereftir... Size küfredildiğinde buna bir karşılık vermezseniz bunlardan şüphe edilir... O bakımdan Volkan'ı eleştirenlerin kendi günlük yaşantılarında küfürle karşılaştıklarında profesyonel davranacağını hiç sanmıyorum. Üstelik Volkan gibi ağlamakla yetineceklerini hiç hiç hiç sanmıyorum! :) Gerçekten böyle durumda en medenimiz dahi işi gücü bir kenara bırakıp soluğu mahkemede alır. Peki Volkan Şen ne yapsaydı? Stattakilere dönüp "Ben tek, hepiniz bir!" mi deseydi yoksa bütün stadı, komple, dava mı etseydi? :) Yoksa duymazdan mı gelseydi, bir kez daha? Bence Volkan Şen, en güzelini yaptı... Anlayana tabii! :)
UEFA şikeyle mücadele konusunda futbolculara büyük sorumluklar yüklüyor. Irkçılık için de öyle. Küfür ve şiddet için de öyle olmalı! Eğer Volkan gibi, on tane daha "profesyonel olmayan" futbolcu çıkarsa... Eğer on tane futbolcu daha küfür edilince "misketi elinden alınmış çocuk gibi" ağlarsa... İşte o zaman bir şeyler olabilir! Belki ilk etapta üç beş futbolcunun canı yanar. Belki bir süreliğine futbolumuz zevk vermez. Ki zaten şu anda da vermiyor. Ama bir süre sonra sırf astronomik ücretler alıyorlar diye futbolcularımızın annelerine, eşlerine küfretmemeyi öğrenebiliriz. Ve yine bir süre sonra rakibe saygı duymayı öğrenebiliriz. E tabii saygı olunca küfür olmayacak. Küfür olmayınca şiddet meylimiz azalacak. Bunlarla doymaya alışmış gözlerimiz yeteneği, rekabeti ve kim bilir belki de "fairplay"i arayacak...
Sonuç olarak... Bizi birileri yönetse de biz de temiz değiliz... Yaptıklarımızın farkında olmalıyız. Küfre ve şiddete göz yummamalıyız hiçbir zaman. O bakımdan sahadan çıkarken ağlayan Volkan, ŞEN olmalı! Çünkü o yıllardır "üç maymun"u oynayan futbolcuların aksine "Görüyorum, duyuyorum, biliyorum... Ama çaresizim. Ağlıyorum!" dedi. Asıl ağlaması gerekenler ise "Küfür de mi etmiyak?" mantığına destek olanlardır!