17 Ocak 2016 Pazar

Dünyanın En Başarılı Öğretmenleri



Çocuklar, dünyanın en başarılı öğretmenleridir. Nice anne-baba çocukları sayesinde kötü alışkanlıklarını terk ederken iyi alışkanlıklar edinmektedir!


14 Ocak 2016 Perşembe

Acıyorum Onlara, Hepimize Acıyorum!


Geçen hafta Beyazıt Öztürk'ün başına bir olay geldi. Gündem çok hızlı değişse de bu olaydan herkesin haberi olmuştur, eminim. Canlı yayına bağlanan ve kendisini öğretmen olarak tanıtan birisi (öğretmen olmadığı anlaşıldı) Doğu'da yaşananlara dikkat çekti. Belki de bu konuda en masum olan öğretmenlere de dil uzattı. Bu hususa daha önce şu yazımda değindiğim için atlıyorum.

Canlı yayına bağlanan sözde öğretmen, konuşmasının bir yerinde "...Burada doğmamış çocuklar, insanlar, anneler öldürülüyor..." dedi. Adeta şoka giren Beyazıt Öztürk kontrolü kaybetti. Kadını destekler hareketler yaptı, alkışlattı. Oysa program bir şov programıydı... Ve alkışlanan kişi açıkça devleti eleştirirken üstü kapalı olarak da örgütü destekliyordu.

O andan itibaren millet olarak iki kutba ayrıldık her zamanki gibi. Üçüncü bir kutba olanak dahi tanımadık. Taban tabana zıt iki kutupta yerimizi aldık: Beyazıt Öztürk'ü övenler ve Beyazıt Öztürk'e sövenler... Her iki kutup da çok ilerilere gitti. Fakat çok geçmeden övgülerin de sövgülerin de sahici olmadığı ortaya çıktı. Nitekim Beyaz birkaç gün sonra, ."..istemeden yaptığım bir şeyler olmuşsa ki olmuş özür diliyorum." dedi. Ve... Ve övgücülerle sövgücüler yer değiştirdi! 


Memleket bu haberle çalkalanırken Sultanahmet saldırısı geçekleşti. Korku ve panikle İstanbul'da oturan yakınlarımızı aradık. Telefondan, televizyondan, internetten saldırı ile ilgili bilgiler almaya çalıştık. Saldırıda bir turist grup hedef alınmıştı. Ve 10 Alman hayatını kaybetmişti. Üzüldük, kınadık! 

Çok geçmeden ölenlerin yabancı olmasına gizliden gizliye hatta açıkça sevinmeye başladık. İnsanlıktan çıktık. Sonra saldırıya hemen tepki vermek yerine saldırıyı gerçekleştiren örgütün kim olduğunu beklemeye koyulduk. Çünkü saldırıyı gerçekleştiren PKK olsa başka, İŞİD olsa başka düzeylerde tepki verecektik! O yüzden bekledik. Ve bekledikçe daha da çıktık insanlıktan! 


Beyazıt Öztürk'ün başına gelen komplovari olayın artçıları devam ediyordu... Öte yandan Sultanahmet saldırısının ayrıntıları netleşmişti. İŞİD'in işiydi. Zaten başından da belliydi. Bu arada Doğu'dan da operasyon, çatışma, ölüm haberleri gelmeye devam ediyordu. Tam bu sırada Barış İçin Akademisyenler diye bir grup çıktı ortaya. Bunlar bir bildiri yayımladılar... "Bu Suça Ortak Olmayacağız" bildirisi... 1128 akademisyen ve araştırmacı ile 400 uluslararası destekçinin imzaladığı bu bildiri hızlı bir şekilde gündemdeki yerini aldı. 

Bildiri doğrudan Türkiye Cumhuriyeti'ni hedef alıyor. Öyle ağır suçlamalar var ki sanırsınız gelmiş geçmiş en zalim ülke Türkiye! Neredeyse tümüyle iftiradan ibaret olan bildiride yer alan bazı suçlamalar şöyle:

"Türkiye Cumhuriyeti; vatandaşlarını haftalarca süren sokağa çıkma yasakları altında fiilen açlığa ve susuzluğa mahkûm etmekte, yerleşim yerlerine ancak bir savaşta kullanılacak ağır silahlarla saldırarak, yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlik hakkı, işkence ve kötü muamele yasağı başta olmak üzere anayasa ve taraf olduğu uluslararası sözleşmeler ile koruma altına alınmış olan hemen tüm hak ve özgürlükleri ihlal etmekte, başta Kürt halkı olmak üzere tüm bölge halklarına karşı katliam gerçekleştirmekte ve bilinçli sürgün politikası , şiddet uygulamakta..."

İşte bu sebeplerden ötürü bildiride diyorlar ki;

"Devletin vatandaşlarına uyguladığı şiddete hemen şimdi son vermesini talep ediyor, bu ülkenin akademisyen ve araştırmacıları olarak sessiz kalıp bu katliamın suç ortağı olmayacağımızı beyan ediyor, bu talebimiz yerine gelene kadar siyasi partiler, meclis ve uluslararası kamuoyu nezdinde temaslarımızı durmaksızın sürdüreceğimizi taahhüt ediyoruz."

Aydın dediğin toplumdan farklı düşünecek... Hatta bazen topluma rağmen uç fikirleri savunacak. Bu şekilde toplumu da yukarı taşıyacak... Gerçekten toplumları, toplumlarla farklı fikirde olan aydınlar yukarı taşıyagelmiştir daha çok. Ama fakat lakin... Farklı olmak demek, aydın olmak demek; tabir caizse "var olduğu için var olabildiği" devlete iftira ederken, o devlete karşı savaş açan örgüte toz kondurmamak olmasa gerek! Eğer bu aydın olmaksa, olmaz olsun aydınlık... Zira hayatında soğan bile doğramamış insanların sorumsuzca "katliam" kelimesini kullanmasıyla aydınlık olamaz!

Bu arada AİHM sokağa çıkma yasağının kaldırılması ile ilgili yapılan başvuruyu, "Bölgedeki aşikar olan vahim durum dikkate alındığında, mahkeme, vücut bütünlükleri bakımından korumasız durumda olan başvuranların talep etmeleri halinde gerekli bakıma, yardıma erişebilmelerini sağlamak üzere tüm makul adımların hükümet tarafından atılacağına güvendiğini dile getirmektedir." diyerek reddetti.

Bu kararla bildiriye imza atan aydınların her tür konuda kopya çektiği, değerlerini tersten okuyarak işlerine geldikleri gibi kullandıkları Avrupa bile bu tarz iftiralara inanmadığını belirtmiş oldu. Zaten onların iddia ettikleri zalimliklerin birini bile devlet yapsa Batı, çoktan tepemize binmişti.

Beyazıt Öztürk olayında insanlar körü körüne taraf oldu diye kızıyordum... Sultanahmet saldırısında insanların ölenlerin bizden olmamasına sevinmesine ve saldırıyı düzenleyen örgüte göre farklı tepki vermelerine kızmıştım. Fakat şimdi kızamıyorum. Koskocaman akademisyenler, araştırmacılar bile elmalarla armutları ayır edemezken... Halktan bunu beklemek halka haksızlık olur!

Ama yalan yok, o bildiriye imza atanlara da kızamıyorum. Gerçekten devletin kendini korumasına, kendine savaş açanlarla mücadele etmesine suç diyorlarsa... Ve bu suça ortak olmuyorlarsa... Onlar gerçekte neye ortak olduklarını bile bilmiyor demektir... O yüzden acıyorum onlara, hepimize acıyorum! 

                                                      

5 Ocak 2016 Salı

2015'te Çok Öldük Ama Bari İnsanlığımız Ölmeseydi!



Koskocaman bir yılı geride bıraktık. Kişisel olarak mutlu bir yıl geçirdim. Ama sadece kişisel olarak! Çünkü milletçe 2015'te her gün yeni bir ölüme uyandık. O kadar çok ölüm oldu ki uyumaya korkar olduk. Uyumak demek, yeni bir ölüme uyanmak demek oldu âdeta. Öyle anlar oldu ki mutlu olmaktan utanır olduk!

Kimler ölmedi ki 2015'te? 

Ankaralı Namık, Erol Büyükburç, Kayahan, Müzeyyen Senar, Levent Kırca, Sümer Tilmaç, Zeki Alasya, Kenan Evren, Süleyman Demirel, Çetin Altan, Hasan Pulur, Yaşar Kemal, Oktay Sinanoğlu, Sinan Şamil Sam, Tahir Elçi... Ve daha nicesi...

Bu saydığım isimler aklıma gelenlerden sadece birkaçı. Normal şartlarda sadece bunlar bile 2015'in bizim için ne büyük kayıp olduğunu gösterir... Gerçekten birbirinden değerli sanatçılar-oyuncular, devrim yapan-devrime rağmen siyaset yapabilen siyasetçiler, her yazılarıyla âdeta toplumu inşa eden yazarlar, çığır üstüne çığır açan bilim adamları, şampiyon boksörler, karanlıkta âdeta mum gibi parlayan aydınlar... O kaçınılmaz yolculuğa çıktılar...

Yukarıda isimlerini saydığım insanlardan biri hariç, Tahir Elçi, hepsi olağan şekillerde öldü bildiğim kadarıyla. Kimi hastalıktan, kimi yaşlılıktan... Tahir Elçi ise olağan olmayan ama belki de beklediği şekilde kurşunla öldü, öldürüldü. Ve maalesef 2015'te bu şekilde ölen ne ilk kişiydi o ne de son! Hatta 2016'da da bu şekilde onlarca insanımızın öleceği maalesef gerçek!

Gerçekten 2015'te onlarca insanımızı teröre kurban verdik. Gün geçmiyordu ki bir şehit haberi gelmesin, bir annenin yahut babanın yürek yakan feryatları televizyonlardan evlerimize dolmasın... Elbette ateş düştüğü yeri yakıyordu ama evlatlarını kaybeden insanları izlerken çaresizce göz yaşıyla duaya sarılmak da kolay değildi...

Terör, öyle bir canavar ki sadece düşman bellediğinin değil sözde savunduğu insanların da canını yakıyordu, hâlâ da yakıyor. 2015'te de barış için başka yollar varken, şiddetin barış değil savaş getireceği çok iyi bilinmesine rağmen onlarca, yüzlerce insan şiddete sürüklendi.  Ölenlerin neredeyse hepsi bile bile ölüme yollandı... Ve maalesef her savaşta olduğu gibi ölen daha ziyade gençler ve çocuklar oldu!

Olağan olmayan şekillerle ölmek sadece terör marifetiyle olmuyor maalesef. Nitekim kimi zaman bizzat insanın eşi oluyor celladı. Bizde artık olağan sayılır oldu ama gözü dönmüş eşlerce bıçaklanmak, vurulmak, asılmak da hiç olağan değil oysa. Buna rağmen 2015'te onlarca kadınımızı da bu şekilde kaybettik. Tabii tecavüze uğrayan, sonra da öldürülen Özgecanların ölümleri de hiç ama hiç olağan değildi!

Öte yandan Suriye'den kaçıp sığındıkları ülkeden, Türkiye'den, kaçarken ölenler var... Hani Akdeniz'de şişme botlarının alabora olması sonucu ölenler... Hani şu boğulanlar, çocuklar... Aylan Kurdiler... Onların ölümü de hiç olağan değildi.

"Suriyeli olup da ülkemizde bir şekilde ölenleri" bizden saymayanlar var. Bu kafadakiler, yerine göre şehitleri bile bizden saymazlar. Ölen çocukmuş, kadınmış, gençmiş, insanmış... Hiçbir önemi yok onlar için! İşte bunları görünce... "2015'te" diyorum... "Çok öldük ama bari insanlığımız ölmeseydi!"

Yön tuşlarını kullanarak sayfalar arası geçiş yapabilirsiniz!

Bunlar da ilginizi çekebilir:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...