13 Aralık 2010 Pazartesi

Silahlara Veda


Türkiye, yaklaşık otuz yıldır bir ateşin içinde. Öyle bir ateş ki hemen her gün bir ananın yüreğini dağlıyor, bir evlâdı yetim, genç bir eşi kocasız bırakıyor... Ve maalesef bu ateşi söndürmeye, silahlara veda etmeye, gözyaşları yetmiyor. ‘Açılım’la takviye yapıldı, mehteran takımının ilerleyişini aratmayan adımlar atıldı. Ancak çözüm hâlâ çok uzak! Ve çözemediğimiz bu şeyin bir adı bile yok! Kim, kime düşman anlamak çok güç. Hele herkesin barış istediği düşünülürse, çözümsüzlüğün neden olduğunu anlamaksa daha bir güç…
Kimse istememesine rağmen savaş olması sadece bize özgü değil. Bu durum dünyada da aynıdır. Çünkü silah tüccarları o kadar hırslı ki onların liberalliği dil, din, ırk, ülke, kıta tanımıyor… Gözleri öyle dönmüş ki ürünlerine pazar şansı doğması için milyonlarca insanın yok olacağı ortamlar yaratmayı bile göze alıyorlar. Biraz komplocu bir yaklaşım da olsa bu durum kısmen böyledir.
‘Kısmen’ dedim. Çünkü bizim ülkemizde bazı başka faktörler giriyor devreye. ‘At, avrat, silah!’ düsturundan mıdır nedir bilinmez, garip bir ilişki var silahla aramızda. Hatrı sayılır birçoğumuz yaşımız, ekonomik gelirimiz ne olursa olsun silah edinme derdinde. Kimisi ‘Avcılık’ sporu adı altında silah edinmeye çalışırken, kimisiyse bunun yerine ‘Hobim işte, seviyorum silahları…’ deme pişkinliğinde bulunuyor. Bazılarıysa güvenliği bahane ederek dolduruyor silahları evine… Aslına bakarsanız en vahim silah alma nedeni de sonuncusudur. Çünkü güvenliği sağlamak devletin göreviyken, halkın devletine güvenmediği, onu bu konuda yetersiz bulduğu apaçık ortaya çıkmaktadır.
Bütün bunlar olurken, yani halk zaten silaha sarılmaya hevesliyken pompalı tüfek kullanımında düzenlemeler yapılması insanı ifrit ediyor. Hele de sigara yasağından ödün verilmezken… Sigara yasağına karşı değilim. Tümüyle yerinde bir uygulama. Ancak sigaranın alanları daraltılırken, silahın alanın genişlemesi, silah kullanma yaşının indirilmesi tümüyle yanlış bir karar.
Söz konusu düzenlemeyi, yani pompalı tüfek kullanabilme yaşının düşürülmesini, destekleyenler görünüşte derslerine iyi çalışmışlar. “Dünyada da böyle…” diyerek evrensel emsaller öne sürüyorlar. Ancak dünyayı gözlemlemekle meşgulken, ülkemizin gerçeklerini unutmuş görünüyorlar. Nitekim birçok modern ülkede genç yaşta silah sahibi olmak doğal olabilir. Ama bizde hiç de normal değil. Neden mi?
Çünkü dünyadaki hiçbir modern ülkede, bir düğünde ağaca tırmanan çocuk kurşunlanmıyor. Hiçbir modern ülkede, milli maç sonrası genç kızlar balkondan vurularak düşmüyor! Hiçbir ülkede, dini resmi ayrımı gözetmeksizin bayramlarda insanlar coşkusunu silahlarla dile getirmiyor. Dahası kaç modern ülkede bizde olduğu kadar faali meçhul cinayet var? Daha açık konuşalım, kaç ülkenin PKK’sı var? Kaç modern ülkenin İran, Irak, Suriye gibi komşusu var?
Bence, modern bir ülkede önüne gelen silah edinemez, edinmemeli! Emniyet güçlerinden başka kimsede silah bulunmamalı. ‘Avcılık’ sporu yapanlarsa ciddi vergiler ödemeli. Hem bu şekilde avcılığı sadece yaban domuzu öldürmek sananlardan da kurtulmuş oluruz. Gerçek bir barış, daha modern bir ülke için, silahlara veda etmeliyiz.
Şayet aksi olacaksa, önüne gelenin silahla vuslatı kolaylaşacaksa, silahların akıttığı kan asla dinmeyecektir. Düğünde, bayramda vurulan çocukların sonu gelmeyecek, her milli maç sonrası balkonda bir genç kız daha vurularak can verecek, özellikle doğuda insanlar düğünlerde silah sesleriyle tempo tutmaya devam edecek ve en önemlisi terörün sonu asla gelmeyecek…

5 Aralık 2010 Pazar

Asker UğurlaMA


Asker ocağının ana kadar şefkatli, ondan daha eğitici olduğunu düşünenler var. Kadınlar ölene kadar bunu böyle sanır. Ancak erkekler bunun böyle olmadığını askere gidince öğrenir. Ama gizli bir vatanseverlik gereği orduya toz kondurmaz. Aslında sırasını savdığı için çok mutludur askerliğini yapan. Ancak yeri geldiğinde, “Gene olsa gene yaparım!” der. Fakat askerliği sevdiği için değil, vatanını sevdiği için yapar. Bu durumun temelinde, memleket için yapılacak en iyi şeyin ölmek olduğunun sanılması vardır. Oysa can çıkmadan da memlekete hayırlı evlât olunabilir.
Elbette ki bu güzel ülke, diğer güzel ülkeler gibi şehitleri sayesinde var olmuştur. Ancak şehidin kemiğinin sızlamaması için, daha fazla şehitler olmaması gerekir. Dahası 21.yüzyılda kişi, vatanı için ölmekten daha fazlasını yapabilmelidir.
Bizim gibi vicdani retçilik mekanizmasının olmadığı ülkelerde, her erkek hayatının bir döneminde kaderci olmak durumundadır. Çünkü istese de istemese de vatan savunmasına katkıda bulunmak zorundadır. Üstelik savunma konusunda yetenekli olup olmaması önemli değildir. Hâl böyle olunca, vatan savunması candan vazgeçilmedikçe, kaderci olmadıkça, yapılamıyor.
Vatanı için canını ortaya koymak zorunda olan kaderci insanların büyük bir çoğunluğu, görünürde müthiş bir coşkuyla orduya katılır. Oysa içten içe isyan etmektedirler. Bu isyan çoğu zaman da dışa vurur. Bakınız, asker uğurlamaları. Doğrusu öyle asker uğurlamaları var ki insanın, “asker uğurlaMA” diyesi geliyor!
Vatani görevini yapmaya giden gençlerin, arkadaşlarının hatta ailelerinin taşkınlıklarını bir düşünün… Daha doğrusu toplu isyanlarını… “Asker gidecek geri gelecek!” diye haykıran insanlar, hep bir ağızdan kadere isyan etmektedir. Giden belki de ölüme gittiğinden, uğruna savaşılacak topluma da isyan vardır. Ne yazık ki bu isyan sadece sloganla ifade edilmez.
Evvelâ yeterli sayıda Türk bayrağı bulunur. Asker adayının evine gitmeden bir iki bira içilir. Evdeki kutlamada muhakkak havaya ateş edecek bir iki yeniyetme vardır. Dualı-halaylı-şarklı-türkülü tuhaf kutlamanın ardından konvoy hâlinde otogar yolu tutulur. Yolda giderken arabanın camından sarkmak, acayip sesler çıkararak etrafa korku salmak, bilmem kaçla giderken el freni çekmek hatta yol kesmek âdettendir. Otogara gelince evdeki kutlama devam eder. Artık asker adayının belini kıracak ‘havaya atmalar’ da başlamıştır. Üstelik çoğu zaman bu kutlamalara bizzat aileler de katılır. “Dur!” diyen çıkmaz, çıkamaz. Çünkü asker adayı belki de şehit olacaktır. Onca rahatsızlık verilmesinin lafı olmamalıdır!
Bütün bunlar, gizli bir isyanın gizlenemeyen dışavurumlarıdır. Ve bu dışavurumlar insanları orduya karşı soğutuyor. Bundan olsa gerek geçmiş yıllarda Genelkurmay, bu tarz davranışların Türk askerine yakışmadığını açıklamak zorunda kalmıştı. Ancak bu tarz davranışlar orduya karşı oluşan geçici soğukluklara neden olmakla kalmıyor. Bazen canlar da yanıyor. (Geçen gün olduğu gibi.) Hem de vatan savunması uğruna falan değil. Kontrolsüz bir eğlence, adı konmayan bir isyan uğruna…
Herkes, orduya bu şekilde katılmıyor elbette. Zenginler, eğitimliler, zengin ve eğitimli olmadığı hâlde kendini gerçekleştirebilenler kaderlerini daha olgun bir şekilde kabulleniyor. Aslında onların da çoğu vicdani retçilik mekanizmasına geçilmesini istiyor. Ama istekleri olmuyor diye, belki de şehit olacaklar diye, kadere ve topluma isyan etmiyorlar. Kim bilir belki de bu tarz bir isyanın, bir tür başa kakma olduğunu biliyorlar… Ve vatani görevlerini yapmaya giderken, Türk halkına yaraşır şekilde hareket ediyorlar.

Yön tuşlarını kullanarak sayfalar arası geçiş yapabilirsiniz!

Bunlar da ilginizi çekebilir:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...