10 Ocak 2019 Perşembe

Çukurova 12. Kitap Fuarı/Ötekilerin Hikâyesi





Bugün Ötekilerin Hikâyesi adlı hikâye kitabımla Çukurova 12. Kitap Fuarı'ndaydım. Farklı bir deneyim oldu benim için. Yeni şeyler öğrendim, yeni insanlar tanıdım. Bu yorucu günü güzelleştiren herkese teşekkür ederim. 

5 Ocak 2019 Cumartesi

Çukurora 12. Kitap Fuarı




10 Ocak Perşembe günü "Ötekilerin Hikayesi" adlı hikaye kitabımla Çukurova 12. Kitap Fuarı'nda, Milli Eğitim Standı'nda, olacağım. Herkesi beklerim... 

2 Ocak 2019 Çarşamba

Tam Okuyacağım, Bir Bildirim Geliyor!




En gıcık olduğum sorulardan biri "Okumaya nasıl vakit buluyorsun?" sorusudur. Hani bu soruyu soran çok ağır tempoda çalışan bir arkadaş olsa anlarım ama öyle birini tanımıyorum. Hiç de tanımadım. Sonuçta bir CEO tanıdığım yok. Sahi, CEO'ların okumaya vakti oluyor mu?

"Okumaya nasıl vakit buluyorsun?" sorusu merakını gidermek isteyen masum birsinin sorusu değil. Bu soruda bir savunma mekanizması gizli aslında. Şöyle ki "Sen çok kitap okuyorsun. Çünkü işin gücün yok. Oysa ben öyle miyim? Benim bir sürü işim var... Yoksa ben de okurum yani... Hem ben hızlı okuma kursuna da gittim. Dakikada bin kelime deviriyorum. Nedir yani? Hem tam okuyacağım, bir bildirim geliyor!"

Böyle saçma bir soru duyunca şöyle saçma bir cevap veresim geliyor:

"Efendim sabah onda kalkıyorum. Çocukları Alman mürebbiyeler hazırlayıp çoktan okula göndermiş oluyor. Kahvaltıdan önce elli sayfa, kahvaltıdan sonra elli sayfa okuyorum. Kahvaltıda hizmetçilerim günlük gazetelerden öne çıkan haberleri okurlar bana. Bu arada sosyal medya hesaplarım için de birini tuttum. O ilgileniyor. İkindiden önce mutlaka özel kütüphaneme geçer çalışırım. Bu vakitte zinhar rahatsız edilmek istemem. Akşama doğru kız okuldan gelir, hizmetçiler ilgilenir hep. Ha bir de küçük oğlan var. Onu pek görmüyorum. Belli bir yaşa kadar bakıcılar ilgilenecek, benim vaktim yok. Akşam yemeği hep birlikte yeriz. Sonra çocuklarla hizmetçiler ilgilenirken biz eşimle çok derin okumalar yaparız. Çocuklar uyuduktan sonra da edebiyat kulüplerine akar, yeni akımlar oluşturur, akım akım akarız. Fark ettiyseniz işe falan gitmiyoruz. Sonuçta okuyoruz. Bir de işe mi gideceğiz?"

Günün birinde emekli olup haftada üç kitap devirme gibi hayallerim var. Belli mi olur, belki haftada dört kitap bile okurum! Şaka bir yana şu an haftada bir kitap okumaya çalışıyorum. Haftada bir kitap bitiremeyince üzülüyorum. İki kitap bitirince değmeyin keyfime...  Peki ne zaman mı okuyorum?

Öncelikle evden kitapsız çıkmam. Hiçbir yere kitapsız gitmem. Bulduğum her boş anda bir iki sayfa kitap okumaya çalışırım. Kasada beklerken, arabada beklerken bir şeyler okumaya çalışırım. Çocuklarla parka gittiğimizde onlar azat ettiğinde bir banka kıvrılır, kitaba gömülürüz. Evde de durum değişmez. Çocuklardan fırsat buldukça kitap okuruz. Yemeği beklerken, çay içerken, süt pişirirken kitap okuruz. Hatta hasta olup da yatağa düşünce kitap okuma fırsatı bulacağım diye sevindiğimi bilirim. Bu normal değil, kabul ediyorum.

Birimiz çocuklarla ilgileniyorsa diğeri mutlaka kitap okuyor olur. Televizyon pek izlenmez bizde. Zararının yanı sıra çok vakit alıyor. Televizyon açıldığı vakit her şey aksıyor. Yeme, içme, oyun, uyuma... Her şey bir saat aksıyor. Olur da çocuklar bir şeyler izleyecekse biz kitap okuruz. Oradan buradan derken gün içerisinde yaklaşık seksen sayfa okumuş olduk bile.

Nihayet yatma vakti gelip de çocuklar uyuduğunda tamamen bize ait iki üç saatlik bir vakit oluşuyor. Okuyup bitirmem gereken kitapları o vakitte okurum. En güzel yazılarımı o vakitte yazarım. En sevdiğim dizileri ve filmleri o vakitte izlerim.

Aslında ev, iş, aile, çocuklar ve bunların arasına sıkışmış hobiler herkesin hayatında var. Gerçekten bizim okumaya ayırdığımız vakitleri kimisi sosyal medyaya ayırıyor, kimisi futbola, kimisi borsaya,  kimisi içkiye, kimisi yemek yapmaya, kimisi işe, kimisi sanata, kimisi savaşa... Mesele "gerçekten neyi istediğiniz"... Dönün ve hayatınıza bir bakın. "Gerçekten istediğiniz şeyleri" zaten yapıyorsunuz.

Kitap fiyatlarına da değinmeden edemeyeceğim. Gerçekten çok pahalı. Kabul edilemez. Kütüphaneler yetersiz. Falan filan... Ama ve lakin... Kitaplar hâlâ telefondan ucuz... Ve AVM'ler hâlâ kütüphaneden daha az. Ama hepimizin elinde asgari ücretin iki katı fiyata alınmış telefonlar var. Ve hepimiz hemen her hafta sonu bir mabedi ziyaret eder gibi AVM'leri ziyaret ediyoruz.

Yazımı üniversitede öğrendiğim bir fıkrayla bitirmek istiyorum. Erzurumlunun kocası vefat etmiş. Cenaze defnedilmiş, eve gelinmiş. Derken karısı başlamış ağıt yakmaya: "Benim herif şöyle iyiydi, böyle iyiydi. İngilizce bilirdi, Almanca bilirdi, Fransızca bilirdi, Japonca bilirdi..." Ölen adamın yeğeni dayanamamış: "Eze sen ne diyirsen? Dayım cahildi. Bu dilleri bilmez idi." Karısı ne dese beğenirsiniz? "Ben de bilirem bilmez idi. Ama heç olmasa gayretliydi."

Bugün bakıyorum da okuma konusunda gayretimiz bile yok. Gençleri geçtim, yetişkinlerde de iş yok. Hatta işi gereği okumak zorunda olanlar bile okumuyor. Hem de hiç okumuyor. Gerçekten bugün öğretmenler bile okumanın önemine değinip durmaktan öteye gidemiyor. Hayatı boyunca sadece iki kitap okuyan öğretmenler, kendi yazdıklarından başkasını okumayan yazarlar biliyorum ben. Bu çağın hazıra alıştırılmış tembel neslinden okumayı beklemek az buz bir beklenti değil.


Yön tuşlarını kullanarak sayfalar arası geçiş yapabilirsiniz!

Bunlar da ilginizi çekebilir:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...