19 Mayıs 2014 Pazartesi

Ölüyoruz... Çünkü Ehil Değiliz!

Ölüyoruz... Çünkü ehil değiliz!

301 madencinin hayatını kaybettiği Somafaciasının üzerinden nerdeyse bir hafta geçti. Yangının trafo patlaması sonucu değil kömürün kendi kendine yanması sonucu çıktığı anlaşıldı. Faciayla ilişkili olarak onlarca kişi göz altına alındı, tutuklananlar oldu. Elbette hiçbir tutuklama ya da hiçbir ceza hayatını kaybedenleri geri getirmeyecek... Hatta bütün bunlar ateşdüşen evlerde, gerçekten yas olan evlerden bahsediyorum, yüreklere en ufak bir su serpmeye bile yetmeyecek.
Ama bir şeyler doğru yapılırsa bu faciaların devamı gelmeycek, bu ölümler en aza indirilebilecek... Tıpkı gelişmiş ülkelerdeki gibi... Tıpkı insana değer verilen ülkelerdeki gibi... Tabii bir şeylerin doğru yapılabilmesi içinse her işin ehline bırakılması gerekiyor...
Facianın üçüncü günü bir misafirlikte ev sahibi rast gele kanal değiştirirken kulağımıza aşina olan birkaç kelime, (madenci, yaşam odası, Soma, ILO 176, facia...) duyduk... Bunun üzerine kanal değiştirmeyi bırakıp ekrana yoğunlaştık.
Bir masada birkaç kişi oturuyordu. Biri hariç beyaz giymişlerdi. Hepsi de çok gergin ve yorgundu. Önlerinde mikrofonlar ve karşılarındaysa bir kalabalık vardı. Bağıra çağıra bir şeyler soran kalabalığa, yine bağıra çağıra laf yetitştirmeye çalışıyorlardı. Masada oturanlardan yanındakilerin aksine beyaz giyinmeyeni tanıyıverdim önce. Facianın meydana geldiği madenin sahibiydi. Onu tanıyınca kalabalığın da ölen maden işçilerinin yakını olduğunu düşündüm önce. Ancak hassas bir zamanda böyle bir toplantının çok tehlikeli olacağını idrak edince birbirlerinin sözünü keserek sorusoranların gazeteci olduğunu hayretle anladım.
Aslında dikkat çekmeye çalıştığım duruma mahalle kahvelerinden ya da dost sohbetlerinden vakıfsınız. Bu tarz ortamlarda konu ne olursa olsun ağzı olan konuşur... Hele de konu futbolsa... Bazen bu tarz sohbetlerde bile yadırgayacağımız bu insanların gerçekten önemli işlerin başına geçebilmesi ise çok garip. Oysa iş ehline verilmeli. Ve bir işte ehil olmak demek sadece konuşmak demek değil! Hatta gerçekten bir işi yapmak için sadece o işle alakalı okumak, yazmak, eğitim almak, tecrübe edinmek vs bile yetmez. Bütün bunlar bir aradayken anlamlı olabilir çünkü...
Soma'da bir kaza faciaya dönüştü. Yüzlerce kişi hayatını kaybetti. Demek ki ehil olmayan birileri bir yerlerde bir hata yaptı. Ki bu sektörde hata ölüm(ler)e davetiye çıkarır. Oysa işler her noktada ehline bırakılmış olsaydı bütün bunlar olmayacaktı.
Ancak ne yazık ki ülkemizde buna dikkat edilmiyor... Herkes her işi yapıyor... Herkes harhangi bir bahaneyle herhangi bir işi yapmaya koyulabiliyor. Atanamayan öğretmen polis oluyor, eylemde kontrolünü yitiren polis hakim... Avukat siyaset yapıyor, siyasetçi başka iş peşinde koşuyor... Parası olan müteahhit oluyor, mühendis memur olmaya çalışıyor... İşi rast giden maden açıyor, işi olmayan orada işe giriyor... Birileri bir yerlerde ölüyor ama haber peşinde koşması gereken gazeteciler mağdur yakınlığına hatta hakimliğe soyunuyor...
Sonuç olarak... Ya hiç kimse işinde ehil değil ya da hiç kimse ehil olduğu işte değil... Bir yerlerde birilerinin hiç uğruna ölmesi biraz da bundan...

16 Mayıs 2014 Cuma

Suçluyuz, Hepimiz Suçluyuz!

Suçluyuz, hepimiz suçluyuz!

13 Mayıs günü Türkiye bir kâbusu yaşadı, hâlâ yaşıyor. Öyle bir kâbus ki her geçen saat büyüyen ve duyan bilen herkesi insanlığından utandıran bir kâbus... Öyle bir kâbus ki dünyanın her yerinden insanlar duaya durdu. Kâbus'un adı, Soma. Yazıyı yazdığım şu dakikalarda hayatını kaybeden madenci sayısı 283 olarak açıklandı. Bu sayının artması bekleniyor. Hatta bazılarınca ikiye katlanacağı iddia ediliyor, Allah göstermesin...
Aslında yazacak söyleyecek hiçbir şey yok, gerçekten... Ama insan kahralouyor, olanları hazmedemiyor...  21. yüzyılda hem de güya iki ağaç için aylarca ortalığın yıkıldığı bir ülkede insan canının bu kadar değersiz olması insanı hayata küstürmekle kalmıyor, aynı zamanda isyan ettiriyor. Bu yüzden söze hacet olmamasına rağmen üç gündür bilgisayarın başına geçiyorum. Bir şeyler yazmak istiyorum, yazıyorum! Ancak yazdıklarımı hep siliyorum... Çünkü üzüntüm, öfkem, acım, hayal kırıklığım o kadar büyük ki... Düşüncelerimi edep imbiğinden geçirmeyi bir türlü  başaramıyorum... Nihayet bu gün başarabildim.
En sağ duyulu olanımız bile Avrupalıların bizi AB'ye almamalarında bir art niyet arar, ben dâhil... Oysa çok azımız birçok alanda Avrupalının çok gerisinde olduğumuz gerçeğini kabul eder, edebilir... Adamların o kadar gerisindeyiz ki... En az yüz yıl! Gerçekten 2014 yılında yaşadığımız tarihimizn en büyük faciasının benzerlerini adamlar yüz sene evvel yaşamış... İşte bu bile Avrupalının bizi istememesi için başlı başına bir neden... Ama işimize gelmiyor...
İşin uzmanı değiliz elbette. Ama okuduğumuzu da anlıyoruz. Nitekim ILO 176 diye bir şey var, Madenlerde Güvenlik ve Sağlık Sözleşmesi. 26 ülke kabul etmiş... Ama biz? Tekrar ediyorum, işin uzmanı değiliz... Bu maddeyi kabul ederek yükümlülüklerini yerine getirseydik bile bunlar olabilirdi... Ve o zaman buna kader diyebilirdik... Ama bu şartlarda, bu yaşadığımız kaderden daha zalim bir şey: Katliam!
Kimse kendini kandırmaya, çok az olan artıları sayarak işin içinden çıkmaya kalkmasın. Hepimiz suçluyuz! Ve öyle çok suçumuz var ki saymakla bitmiyor...
Büyük bir tarihe sahip olmamıza ve büyük hedefler belirleyen bir devlet olmamıza rağmen böyle güvensiz madenlerin çalışmasına izin verdiğimiz için suçluyuz...
Tevekkülü yanlış algılayıp tabiri caizse nerdeyse planladığımız cinayetleri kader diye geçiştirdiğimiz için suçluyuz...
Böyle elim olayları ilginç istatistiklerle geçiştirmeye çalıştığımız için suçluyuz...
İnsan canından çok paralarımızı düşündüğümüz için suçluyuz...
Çoluğumuzun çocuğumuzun nerde çalıştığına aldırmayıp ölünce kıymet verdiğimiz için suçluyuz...
Yurt dışında bile milyonlar göz yaşı döküp dua ederken biz ucuz siyaset peşinde koştuğumuz için suçluyuz...
Bilerek isteyerek insanlara yanlış bilgi vermek suretiyle insanların acıda dahi birleşmesine mani olduğumuz için suçluyuz...
Üç beş güzel haberi dahi gizleyerek milleti galeyana getirmek suretiyle ölen insanları kullanarak başka dünyevi işler kovaladığımız için suçluyuz...
Durumun hassaslığının farkında olup ona göre davranan aklı başında insanları hedef aldığımız için suçluyuz...
Sorumluluktan kaçınan bürokratlara sorumluluk verdiğimiz için suçluyuz...      
Sorumluluğunu yerine getirenleri dikkate almadığımız için suçluyuz...
Büyük küçük her türlü kazayı gizlemeye çalışarak işin daha da büyümesine engel olduğumuz için suçluyuz...
Yedi yaşındaki çocuklara dahi mikrofon uzatıp madenden çıkamayan babalarını sorarak durumu ajite ettiğimiz için suçluyuz...
Her ölüm haberinin arasına reklam sıkıştırmayı başarabildiğimiz için suçluyuz...
Musibetleri fırsata dönüştürmeye çalıştığımız ve bunu başarınca gizliden gizliye sevindiğimiz için suçluyuz...
Evladını kaybeden insanların o acıyla yaptıklarını mazur göremediğimiz için suçluyuz...
Sosyal paylaşım sitelerinde âdeta günah çıkarırcasına iki paylaşım yaparak kendimizi rahatlatabildiğimiz için suçluyuz...
Her belada olduğu gibi "Hepimiz Madenciyiz" diyerek sözde mağdurların yanında olduğumuz ama iki gün sonra Soma'yı hatırlamaycağımız için suçluyuz...
Suçluyuz, suçluyuz, suçluyuz... Nereden bakarsanız bakın hepimiz her açıdan suçluyuz... Ama en büyük suçumuz, insan canına değer vermemek!
Allah bizi, hepimizi, ıslah etsin! 

12 Mayıs 2014 Pazartesi

Önce Eğitim, Sonra İdam!

Önce eğitim, sonra idam!

Birkaç aydır ana haber bültenlerinde, gazetelerin baş sayfalarında hatta sosyalmedyadaki kişisel sayfalarımızda ikinci sayfa haberleri kendine yer buluyor... Hem de yoğun bir şekilde! Falanca ildeki tacizi algılayamadan filanca ildeki tecavüz haberi midemizi bulandırıyor... "Bizim başımıza gelse ne yaparız?" diye düşünemeden körpecik çocukların tecavüze uğradığını, boğulduğunu hatta diri diri yakıldığını öğrenip çocuklarımız için kaygılanıyoruz... Çocuklarımızı yabancılara karşı nasıl davranacakları konusunda eğitmek suretiyle önlem almaya çalışırken en yakını tarafından hayal dahi edemeyeceğimiz muamelelere maruz kalan körpecik bedenlerden haberdar oluyoruz... Bütün bunlar olurken önce değerlerimizi, sonra sistemi ve derken yasalarımızın ön gördüğü cezaları sorguluyoruz... Ve nihayetinde enterasan bir şekilde suçu cezalarda buluyoruz...
Hayatta ne yaparsak yapalım olayları toplumdaki rollerimize göre algılarız. Ben de öyle yapıyorum... Ve hangi role bürünürsem bürüneyim tecavüzcüleri, sapıkları insan olarak düşünemiyorum... Bu insanların kanunlar zorlanarak en şiddetli şekilde cezalandırılmalarını canı gönülden istiyorum... Ama idam dahil en ağır cezanın bile işe yaramayacağını da biliyorum... Gerçekten böyle olaylarda verilecek en ağır ceza dahi mağdur yakınlarının ve toplumun yüreğini bir nebze serinletmekten öteye gidemeyecek... Maalesef bu, bir gerçek!
Yukarıdaki satırları okuyup sinirleri bozulduğu için okumayı bırakanlar olabilir... Ama azıcık daha sabrı olanlara cezaların neden işe yaramadığını, neden çözümün cezalarda olmadığını kendimce izah etmek istiyorum...
Diyelim ki eğitim sistemimizde hiçbir değişklik yapmadan sadece cezaları artırdık, bu tarz suçları işleyenleri en ağır cezalarla cezalandırdık. Geride kalan ve içinde pislik barındıranlar bir gecede bu pisliklerden arınabilecek mi? Tabii ki hayır! Bu tarz suçlarda belki bir azalma olabilir... Ama cezalar aracılığıyla bu tecavüzcü ve sapıklardan tümüyle kurtulmak mümkün değil. Gerçekten bu insanlar içlerindeki pisliği sadece bir süreliğine bastıracaklar... Ve daha uygun bir zamanda, daha sinsi bir planla devam edecekler pislikerine... Örnek olarak idam cezasının uygulandığı ülkelere bakabiliriz... Bu ülkelerde hâlâ bu tarz haberler var, maalesef... Yani idam çözüm değil! Öte yandan idam cezası olmadığı hâlde bu tarz olayların çok aza indirgendiği ülkeler de var... Ve bu daha ilginç aslında... Anlayacağınız sorun ya da çözüm cezalarda değil!
Bence günü birlik çözümlerden sıyrılarak şapkamızı önümüze koyup düşünmeliyiz... Durum çok vahim... Ve hiç kimse suçu kendinde bulmuyor. Ne aile, ne eğitim kurumları, ne din kurumları, ne de toplum... Oysa suçu insan işlese de insan toplumda yetişir...
Bu noktada bir konuya daha değinmek istiyorum. Bu tarz olayların ardından suçluların ailesievlatlarını redderek işin içinden sıyrılıyorlar. Vicdanlarını temizlediklerini var sayıyorlar belki de... Onlar da acı çekiyor olsalar bile evlatlarını redderek işin içinden çıkamamalılar! Sonuçta o çocuğu onlar yetiştirdi. Her ne kadar suç bireysel olsa da sıradan bir suç olmadığı için aileler de bundan mesul olmalı... Bu biraz ilkel gelebilir ama ebeveynlerin kendilerini sorgulamalarına vesile olacağını düşünüyorum. Ayrıca idam kadar da ilkel değil.
Tabii bundan önce kişiler aile kurmaya karar verdikleri zaman, devlet eliyle eğitime alınmalı...  Aynı şekilde başta okullarımız olmak üzere eğitim verilen bütün ortamlarda bu tarz eğitimler verilmeli.Sivil toplum örgütleri eften püften şeylere gösterdikleri öz veriyi bu tarz olaylara da göstermeli... Medya sadece haber yapmakla yetinmeyip bir algı oluşturulmasına vesile olmalı...
Bütün bunlar yapıldıktan sonra sıra cezalara gelebilir ancak... Ancak o zaman tıbbi müdahale,müebbet ve hatta idamdan medet umulabilir... Sonuç olarak önce eğitim, sonra idam diyorum... Aksi olursa kendimizi kandıracağız. Ve olan gene çocuklarımıza, Mertlere-Gizemlere, olacak...

Yön tuşlarını kullanarak sayfalar arası geçiş yapabilirsiniz!

Bunlar da ilginizi çekebilir:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...