30 Kasım 2020 Pazartesi

Bizim Köy

 


Bugünkü kitap önerim Mahmut Makal'ın Bizim Köy'ü... Bendeniz de köyde büyümüş bir öğretmenim. Mahmut Makal'ın anlattıklarının çoğunu yaşadım. Ama öğrenci olarak ama öğretmen olarak... O yüzden böylesine muhteşem bir eseri tarifsiz bir gururla öneriyorum.

Yazarımız Mahmut Makal, Köy Enstitüsü'nde yetişen Atatürk sevdalısı bir öğretmendir. Daha on yedi yaşında aşina olduğu köylerde öğretmen olmuştur. Bizim Köy'de de yokluk ve cehalet pençesinde boğuşan köyleri anlatmıştır. Hem de dönemin ortasında, çekinmeden. Bizim Köy'ün ardından aydınlar onu desteklerken, bürokrasi karşısına dikilmiştir. Tabii başına gelmeyen kalmamıştır.

Kitabın sade bir üslubu var. Mahmut Makal, can alıcı tespitlerini öyle etkileyici aktarıyor ki tüylerinizin diken diken olduğunu hissediyorsunuz okurken. Karşı görüşte bile olsanız çıplak gerçekliği anlamanız vakit almıyor. 

Tahsin Yücel, "Bizim Köy 1950'de bir başyapıttı. 1995'te de bir başyapıt." demiş. Bugünkü köylerimiz o köyler değil şüphesiz. Köylerde çağın gereği birtakım ilerlemeler olduğu gerçek. Ama köylerimiz hâlâ yoksukluk ve cehaletle boğuşuyor. Sonuç olarak Bizim Köy, 2020'de de bir başyapıt olmaya devam ediyor.


18 Ekim 2020 Pazar

Şu Faydasız Uzaktan Eğitim (!)

 


Yazıya kulağa hoş gelen bir Çin bedduası ile başlamak istiyorum: "Tuhaf zamanlarda yaşayasın." Şu bedduanın güzelliğine bakar mısınız? Başlangıçta iltifat gibi geliyor. İnsan bu güzel bedduaya layık görüldüğü için teşekkür edecek oluyor. 😍 Ama bir dakika. Tuhaf derken... Ne kadar tuhaf? Mesela 2020 yılı gibi kadar mı? 😱 Görüyorsunuz ya, Çinliler sadece virüs işinde değil bedduada da hayli mahir. Resmen kelebek gibi uçup arı gibi sokuyorlar! 👌

Yarasa çorbası içtiği için kızdığımız Çinli en az bizim kadar masum bence. Söz konusu bedduayı alan arkadaş biraz suçlu olabilir. Ama asıl suçlu bu bedduayı keşfedendir. Böyle beddua mı olur arkadaş? İnsan insana bunu yapar mı? Hadi insana yaptın, insanlığın suçu ne? Bizi niye en uçuk bilim kurgu filminin figüranı yapıyorsunuz? Sizi gidi tuhaf zamanda yaşayasıcalar, sizi... 😡

Gerçekten tuhaf bir zamanda yaşıyoruz. Neşeye doymadan acı yaşamak neyse de acıyı yaşamadan neşe geliyor önümüze... Böyle bir zamanda var olmaya, yarına çıkmaya çalışıyoruz. Başımıza gelenlere aldırmadan işimize gücümüze devam ettiğimize göre... Vurdumduymazlıkta hayli iyi iş çıkardığımızı söyleyebiliriz. 😉

Yaklaşık yedi ay okullardan uzak kaldık. Hâlâ da okuluna kavuşamayan öğretmen ve öğrenciler var. Tüm bu süreçte uzaktan eğitimden medet umduk, umuyoruz. Çaresiziz ama çare aramaktan da vazgeçmiyoruz. 👊 Oysa geçen yıl bu zamanlar okullar çoktan açılmıştı. Hem de komple!

Okullar açılmıştı açılmasına ama... Çok az sayıda da olsa akıllı tahta olmayan sınıfa girmek istemeyen öğretmenler vardı dün. Devletin verdiği güzelim kitapların yüzüne bile bakmadan kaynak kitaptan ders işleyeni geçtim, sınıf ortamında dahi Okulistik'i, Morpha'yı, EBA'yı ilk sıraya koyanlar vardı. TV açıp çizgi film eşliğinde ders yapanlara hiç değinmiyorum... 

Anlayacağınız böyle yapan arkadaşlar yıllardır uzaktan eğitim yapıyordu zaten. Çünkü çocuklara çok uzaktılar. Kimi işini sevmediği için, kimi yetersiz olduğu için yapıyordu bunu. Ne sebeple olursa olsun öğretmenin ikinci hatta üçüncü plana itilmesi kabul edilemez. ☝ Ama bunu bizzat bazı öğretmenler yapıyordu. Bahaneleri de hep aynıydı: "Devlet kitapları yetmiyor." Haklı bir bahaneleri olsa da kolay yollara saparak çoğu zaman yanlış sonuçlara ulaştılar. 

Sonra adamın biri yarasa yedi, güya (!) Korona çıktı, dünyanın altını üstüne getirdi. Hastalar, ölümler, acılar... Balta girmemiş ormanlarda bile kurulu düzenler değişti. Falan filan... Bunları hep biliyorsunuz. Peki koronadan sonra sınıflarda ne değişti? Dün öğretmen tarafından sınıfa davet edilen işgalci mecralara, bugün muhtaç olduk.

Normal şartlarda aklı başında olan hiç kimse çocuğunun saatlerce ekran karşısında oturmasını istemez. Fakat artık ne şartlar normal ne de biz normaliz. Bu nedenle ancak bir iki gün okula gönderebildiğimiz çocukları, zorla ekran karşısına geçirmeye çalışıyoruz. Üstelik sadece çocukları değil, bazı öğretmenleri de zorlamak durumundayız. 😱

Şunu net olarak vurgulamak istiyorum: Yüz binlerce öğretmen akla hayale gelmeyecek şekilde eğitim yaptı, yapıyor. Bir öğretmen olarak onlardan çok şey öğreniyorum. 🙏 Ama maalesef sistemin açıklarını kullanarak uzaktan yarım saat ders vermemek için kırk takla atan öğretmenler de var. Bahaneleri ise çok yaratıcı: Uzaktan eğitim, yüz yüze eğitimin yerini tutmaz!

Birincisi bunu iddia eden yok. Gerçekten çok büyük bir uzman olmaya gerek yok. Hatta uzman olmaya bile gerek yok. Yoldan geçen birine de sorsanız uzaktan eğitimin yüz yüze eğitimin yerini hiçbir şekilde tutamayacağını size söyleyecektir. İkincisi ve daha önemlisi... Madem bunun farkındaydınız... Neden okullar açıkken sınıfınızda yoktunuz? Neden çocukları bilerek isteyerek farklı mecralara bırakmıştınız? Neden cephenizi terk etmiştiniz? 

Şahsen her şeyin eğitim aracı olarak kullanabileceğine inanıyorum. Aracımız kimi zaman bir tebeşir parçası olabilir, kimi zaman projeksiyon... Kimi zaman "drone" çare olur derdinize, kimi zaman bir pipet... Ancak doğru ve yanlışın akşamdan sabaha değiştiği tuhaf bir zamandayız. 😵Eğitim araçlarımızı seçerken bulunduğumuz zamanı da dikkate almalıyız. Tüm dünya korona karşısında diz çökmüşken biz kendimizden başka her şeye kızarak öğrencilerimize faydalı olamayız.

4 Mayıs 2020 Pazartesi

Emek







50 Soruda Yapay Zekâ






Gelecekte neler olacağını çok merak ediyorum. Bilim kurgu kitaplarına ve filmlerine benzerlerinden daha farklı bir gözle bakıyorum. Benim için onlar sanat eserinden ziyade gelecekten haber veren birer medyum. 🤩

Bugün sizlere işte böyle bir kitap önereceğim. 😉 Kitabın adı 50 Soruda Yapay Zekâ, yazarı Cem Say. Yeri gelmişken yazarımızın yapay zekâ ve kuantum hesaplamalar alanında araştırmalar yapan bir profesör olduğunu belirtelim. 👍

Bu kitap Yapay Zekâ adlı kahramanın heyecan dolu hayatını anlatan bir roman adeta. Kitaptaki onca bilimsel bilgiye rağmen bu tadı alıyor insan. Konuya ilişkin teknik bilgisi zayıf olan ben bile daha önce aklımın almadığı birçok şeyi anladım. 😉 Şüphesiz bunu Cem Say'ın konuya hakim olmasından ziyade kullandığı üsluba borçluyuz.

Yapay Zekâ'da; yapay zekânın dünü, bugünü ve yarınına ışık tutan birbiriyle alakalı elli sorunun cevabını bulacaksınız. Teknolojinin bugününü daha iyi anlayacak, yarınına ise daha hazır olacaksınız.

Kitapta yapay zekâların sanat alanındaki etkisine değiniliyor. Hatta yapay zekâların hangi kitabın kim tarafından yazıldığını bile bildiği ifade ediliyor. Açıkçası şu anda kafamda deli bir soru var: Bu kitabı Cem Say değil de onun geliştirdiği bir yapay zekâ yazmış olabilir mi? 🤪 İçim ürperdi... 😱

Sonuç olarak Yapay Zekâ sadece meraklılarına değil herkese yönelik bir kitap... Okuyalım, okutturalım! 😉




5 Nisan 2020 Pazar

Korona'dan Önce Korona'dan Sonra





Her belada olduğu gibi korona belasında da önce sevdiklerimize sarıldık. Önce onların kıymetini bildik. 🙏

Sonra gözümüzün önünde olduğu hâlde görmediklerimizin... Aşımızın, işimizin... Doktorumuzun, öğretmenimizin, kuaförümüzün... 🙏

Korona bizi eğitmeye devam ediyor... Şimdi sevmediklerimizin kıymetini bilmeye başlıyoruz yavaş yavaş... Rakiplerimizin hatta düşmanlarımızın... 🤔

Lâkin koronanın bilmediği bir şey var. Biz insanlar pek unutkanız.  Ne tufanlar ne buhranlar gördük... Nice savaşlar çıkarıp nice katliamlar yaptık. Hiç akıllanmadık.  Geldiğimiz nokta ortada. Hiç olmadığımız kadar kötüyüz...

Denem o ki... Koronadan sonra dünya değişecek falan diyorlar ya... İnanmıyorum. Daha son hasta yoğun bakımdan çıkmadan eskisinden daha kötü olacağımıza hiç şüphem yok maalesef. 🙄


23 Ocak 2020 Perşembe

Cemo





Kemal Bilbaşar gerçekçi bir yazar olarak bilinir. Ancak bence Cemo Doğu'ya özgü masalsı bir aşk romanı... Tamam öyle cinler, periler yok belki... Ama hikâyenin orta yerinde karşınıza bir dev çıksa emin olun yadırgamazsınız. Böyle düşünmemin en büyük nedeni tabii ki kullanılan dil... Yazar bunun için şiveden yararlanıyor çoğu zaman. Yine kahramanların sahip olduğu erdemler onları gerçeküstü kılıyor benim için. Hele de bugünden bakınca... Romanda iç içe geçmiş bir dizi çetrefilli olay oluyor. Ama tüm olaylar inanılmaz bir şekilde kurguya hizmet ediyor. Aynı hikâyenin üç farklı kahramanın bakış açısıyla anlatılması da farklı bir tat katıyor romana. 

Kısaca hikâyeden bahsedecek olursak... Cano Kevi'yi kaçırır, Kevi'den kızı Cemo olur. Cano isyanı bastırmak için devlete destek olur. Daha sonra karısının ölümü üzerine kızı Cemo'yu erkek gibi yetiştirir. Beylik düzenine karşı olan Cano kızını en çok para verene değil kızının bileğini bükene vermek ister. Bunu Çancı Memo başarır, Cemo'yu alır. Ama ağa bunu kabul edemez, türlü oyunlarla kahramanlarımızla uğraşır. Kahramanlarımız da kitabın başından sonuna kadar beye ve beylik düzenine başkaldırır durur.

Her ne kadar bir aşk hikâyesi olsa da Cemo'da yeni kurulan Türkiye'nin çektiği sancılar göze çarpıyor. Satır aralarında M. Kemal'in kurduğu düzene ve insana yakışan her şeye destek olunduğu, ağalık düzenine ve insana yakışmayan geleneklere isyan edildiğini görmek mümkün. Tüm bunların yanı sıra tutunacak bir dal ararken iki arada bir derede kalan insanların çektiği acılar bugün bile okuyanı kederlendiriyor. 

Kemal Bilbaşar öğretmendir. Bir dönem siyasetle de uğraşmıştır. Dersim isyanı sırasında yedek subay olarak askerlik yapmıştır. Bugün bile birçok aydının Doğu'yu, Doğuluyu ve tabii ki Doğulunun dertlerini anlayamadığı bir gerçek. Hatta bunu bazen bizzat Doğulu aydınlar bile yapamıyor. Ama Çanakkale doğumlu olan Kemal Bilaşar bunu yıllar önce başarmış. Bence bu efsane kitap yazarın edebi yeteneklerinden ziyade empati yeteneğinin eseridir. 

Sonuç olarak Cemo, köy romanlarına burun kıvıranların bile elinden bırakamayacağı bir eser. Okuyalım, okutturalım...

Yön tuşlarını kullanarak sayfalar arası geçiş yapabilirsiniz!

Bunlar da ilginizi çekebilir:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...