Milli takımın durumu hepinizin malumu... Saç baş yolduruyorlar... Ama alışmadık da değil hani! Ondan olsa gerek kaza ara maç kazanınca bile aldırmıyoruz... İlginç bir totem yapmış gibiyiz. Sanki kazandığımızda sevinirsek bir dahaki maçı kazanamayacakmışız gibi çaktırmadan seviniyoruz... ;) Tabii hepimiz değil! Bazılarımız hiçbir şekilde sevinemiyor! ;) Bir şekilde mutsuz olmayı her daim başarabilenlerden bahsediyorum...
Milli takımın Kosova'yı 2-0 yendiği maçı arkadaşlarla izledik. Arkadaşlarla maçı izlerken halı sahada iki top süremeyen bir arkadaş Fatih Terim'i eleştiriyordu. Bu arada arkadaş, şu her daim mutsuz olmayı başaran tiplerden... Neyse... Fatih Terim'in zaten hiç futboldan anlamadığından, taktik falan bilmediğinden, sadece biraz şanslı olduğundan, saçma bir futbol oynattığından falan bahsediyordu... Hem de edepsiz bir şekilde... Belli ki okuduğu daha doğrusu dinlediği spor yazarlarının görüşlerinden bir kolaj yapmıştı... Ama farkında bile değildi. O bilgilere kendisi yılların birikimiyle ulaşmışcasına davranıyor, âdeta ahkam kesiyordu... Hem de gerçekte rezil durumda olduğu bir konuda... ;) Bütün bunları kendisine de söyledim... Beni de eleştirdi kereta! Yazıyı görmese bari! ;)
Durumunu biraz düşününce zaman zaman hepimizin Fatih Terim'in düştüğü duruma düştüğünü fark ettim. Gerçekten bazen hepimiz orantısız bir şekilde eleştiriliyoruz. Tam takdir beklerken alakasız bir şekilde hiç haddi olmayan kişilerce eleştirilebiliyoruz...
Ancak bence Fatih Terim'in durumunda olmaktan daha beteri var... Yani haksız yere, çoğu zaman edepsizce, eleştirilmek... Gerçekten bundan daha beteri var. O da "İğneyi kendine çuvaldızı başkasına batır"madan başkalarını eleştirmek... Gerçekten evde, işte, sokakta... Kendisine bakmadan başkasını fütursuzca eleştireni çok görmüşsünüzdür. Hepimizin hayatında eleştirdiği insanlardan daha beter durumda olan böyle insanlar var... Hatta bunu bizzat siz yapmışsınızdır... ;)
Mesela hiç kitap okumayan birinin milletimizin cehaletinden dem vurduğuna çoook şahit olmuşsunuzdur! ;) İşlerini katakulli ile yürütmekte mahir bir arkadaşınız devlet büyüklerini yolsuzlukla suçladığında ağzınız bir karış açık kalmıştır sizin de. Yahut üç cümle sonra karşısındakine hakaret eden insanlar hoş görüden bahsettiğinde şok olmuşsunuzdur... Ya da ellerinde fırsat varken insanları ezen ya da buna ses etmeyen insanların kendileri ezildiğinde adaletten bahsettiğini görünce sizin de çıldırmışlığınız vardır...
Yıllar önce rahmetli Erol Büyükburç jüri olarak katıldığı bir programda kendisine yeterince söz verilmediğinden yakınmıştı. Durum onu o kadar sinirlendirmişti ki âdeta patlamıştı. Ve "Niye bana sormuyorsunuz. Ben burada saksı mıyım? Ben saksı değilim! Bana saksı muamelesi yapamazsınız.En çok bana soracaksınız. Ben dünyanın gelmiş geçmiş en büyük sanatçılarından biriyim..." diyerek programdaki herkesi hatta izleyicileri haşlamıştı. Bu çılgınlığı ona bile çok görürken biz çok daha beterini yapıyoruz her gün...
Gerçekten düşünün bir... Eleştiri falan tamam da... Kendi halimize bakmadan insanları hem de çirkin bir şekilde eleştirmek... Bu, tam anlamıyla kibir! Kendimizi o kadar beğeniyoruz ki her işe gücümüzün yeteceğine inanıyoruz... İstesek yapamayacağız iş olmadığında hem fikiriz hepimiz... Özellikle para getiren işlerde kendimize çok güveniyoruz! ;) Bizim olmamız gereken yerde (!) başkalarının olmasını kabullenemiyoruz! O yüzden herkesin işine karışıyor, herkesi eleştiriyor hatta haddimizi çok çabuk aşıp hakaret ediyoruz... Hayır, her işin en doğrusunu bir biz biliyoruz... En iyi biziz..... En mükemmel de... En en eniz biz... Milletçe Erol Büyükburç'a bağlamışız âdeta! ;) İçimizde, çok da derinlerde olmayan yerde, Erol Büyükburçlar var... Aman diyeyim! ;)